Tükenmişliğin Çaresi Dayanıklı Değil, Farkında Olmak
Salgın öncesi dönemde, tükenmişliğin çaresinin hep konuşulduğu gibi dayanıklı olmaktan çok, farkında olmakta yattığını yazmıştım. Salgın dönemi hem bireyler, hem organizasyonlar için adeta bir laboratuvar oldu. Herkes, belki de birkaç kuşakta bir karşılaşılacak çok büyük ve global bir stres faktörüyle karşı karşıya kaldı. Tam da şu an, stres faktörlerini etkin biçimde yönetmek bireyler için olduğu kadar kurumlar için de kritik hale geldi. Dile pelesenk yaklaşımları sorgulamanın da tam sırası gelmişken, farkındalık kesinlikle üzerine bir kez daha düşünülmeyi hak eden bir kavram. Bu nedenle Şubat 2019’da yazdığım bu yazıyı bir kez daha paylaşmak istiyorum. Keyifli okumalar…
Dünya Ekonomik Forumu (WEF) web sitesinde yer alan makalede, 1981-1996 yılları arasında doğan “Milenyum” neslinin deneyimlediği tükenmişlik sendromuyla ilgili dikkat çekici tespitler yer alıyor. Makaleye göre iş yoğunluğu, stres vb. klasik tükenmişlik nedenlerinin yanı sıra, sosyal medya kullanımı nedeniyle kendini diğerleriyle sosyal yönden daha fazla kıyaslayan milenyum nesli daha fazla tükenme riski altında.
İkinci önemli tespit ise tükenmişliğe karşı kullanılabilecek en etkili silahın dayanıklılık (resilience) olmaması. Dayanıklılık, pozitif psikolojinin önemli kavramlarından olan psikolojik sermayenin bir parçası. En basit anlamda, kişinin problemler ve güçlüklerle kuşatılmış olsa dahi, başarıya ulaşmak için kendini toparlaması olarak tanımlanıyor.
Psikolojik sermaye, geliştirilebilir olması nedeniyle iş dünyasının da oldukça yakından ilgilendiği bir kavram. Eğer dayanıklı olarak daha etkili stres yönetimiyle tükenmişliğin önüne geçebiliyorsak ve dayanıklı olmayı çalışanlarımıza da öğretebiliyorsak her şey yoluna girmeli, değil mi?
Ne yazık ki değil. Son yıllarda dayanıklı olmanın tükenmişliğe bir çare olabileceği varsayımıyla çok sayıda çalışana nasıl dayanıklı olunabileceği konusunda eğitimler verildi. Hatta bireyler de daha dayanıklı olmak için kişisel olarak gelişim yolları aradılar. Ancak hava trafik kontrolörlerinin incelendiği bir çalışma, dayanıklı kişilerin daha fazla tükenmişlik riski taşıdığını gösterdi. Çalışanlara stresle başa çıkmak için dayanıklı olmalarının söylenmesi ve bunun öğretilmesi, ulaşılması zor bir ideal yarattığı için insanlar bir de bu ideale ulaşma stresine giriyor. Sonuç ise daha yüksek tükenmişlik riski.
Diğer yandan çok sayıda çalışmanın da gösterdiği gibi farkında ve anda olmak etkili bir stres azaltma yöntemi olarak kullanılabilir. Baş etmek zorunda olduğumuz stres faktörleri, işimiz, yöneticimiz, çalışma arkadaşlarımız ve hatta ailemiz, trafik gerçekten varlar. Ve biz insanız. Hepimiz kimi zaman güçsüz, yenilmiş, kızgın olabiliriz; buna hakkımız var. Öyle görünüyor ki; değiştiremeyeceğimiz koşulları yok saymaya veya kendimizi reddedip bir “ideal” yaratmaya ayırdığımız enerjiyi, gerçeği ve kendimizi olduğu gibi kabul etmeye, ne olduğunun farkında ve gözlemci olmaya ayırmak en etkili stres yönetimi aracı.
Kaynaklar
https://www.bmj.com/content/363/bmj.k5268.full
Luthans, F., ve Youssef, C. M. (2007). Emerging Positive Organizational Behavior. Journal of Management, Vol. 33, 321–349.
Di Benedetto, M ve Swadling, M. (2014) Burnout in Australian psychologists: Correlations with work-setting, mindfulness and self-care behaviours. Psychology, Health & Medicine, Vol. 19, No:6, 705-715
Ceyla Durgun Akdağ
Hiç Yorum Yok